“Aklıma İlk Gelen” – Fatih Kariptaş

Üniversite giriş sınavlarında nasıl bir ruh hali içindeyken tercih ettiğimizi dahi hatırlamadığımız bir okulun ne olduğunu, ancak içine girip havayı soluduktan sonra anlayıp; sonra da “ben bu mesleği mi yapacağım?” şaşkınlığını eminim birkaçınız yaşamışsınızdır. İnanın bu tercihi ben yapmadım, büyük ihtimalle annem seçtiğim okulların listesini değiştirmiş olabilir. Çünkü benim seçtiğim okul listesinde bir sürü tıp tercihi vardı ve hatta listenin bir yerlerinde ‘gemi güverte’ olduğundan da emindim. O yılın Ağustos’unda Fındıklı’daki okulu kazanmışsın dediklerinde, “hadi ulen saçmalama, ben orayı yazmadım ki” dediğimi de çok iyi hatırlıyorum.

Evet, doğruymuş, kazandığıma dair belge geldi ve ben de bu gerçeği gördüm. Tuhaf bir şaşkınlık. Babamın mesleği, hem de aynı okulda. Tuhaf ama garip bir tatmin. Okula geldik, yerleştik. Mevzuyu anlamaya çalıştık. Tam iki yıl sürdü. Bana göre değildi. Kendimi ilkokul 3.sınıftayken; 0.3 Rotring Rapido kalemiyle, yeşil renkli şablonla, mimari proje üzerindeki ölçü bilgilerini yazarken daha mutlu hissediyordum. Yalnız o sekiz rakamı var ya, (bilenler bilir) iki sıfır merkezi izdüşümlerini alt alta tam getirmek başlı başına bir iştir. Babamın mimarlığı hayata geçirdiği Cemtaş Mimarlık Bürosu, hayatımdaki ilk teknik disiplinleri edindiğim yerdir. (Cemal Bey, iyi ki benim ofisim yok, yoksa adı “Fattaş Mimarlık” olurdu büyük ihtimalle!) Ofis derken, eskiden herkes oralara büro diyordu. Ne oldu da bürolar, birden bire ofis oldu, bilmiyorum. Büro demek, ofis demekten daha havalı bence.

İki yılın sonunda, annemin karşısına oturup “ben okulu bırakacağım” dediğimde kıyamet koptu. “İnsan bırakacağı okula iki yıl devam eder mi? Bırakacaksan da geçen yıl bırakmalıydın, niye bir sene daha bekledin?” sorusuna o zaman mantıklı bir cevap veremediğim için sonunda, durmak yok dedim ve yola devam etme kararı aldım. Annem de buna pek bir sevindi doğrusu ama bana okula devam etmem karşılığında almaya söz verdiği Fender ritm gitarını (hâlâ) almadı!

Mesleği sevmek için ne kadar zaman geçmeli diye düşünürken, okul zor da olsa; bitiverdi. Zor derken, belli bir zamana kadar zordu. 2000’lerden sonra, bu okul bitirme işleri oldukça kolay oldu çünkü 4 yılda lisans bitirip çalışmaya başlayan insanlar duyar olmuştum.

Hanım da olmasa okul yine bitmezdi ama eşim aklı başında kızdı, çekti toparladı beni, sağ olsun. Kendi dönemimden 8-10-12 yıl okumaya devam edenler vardı. Sevgili arkadaşlarım, Koray ve Ahmet‘ten bahsetmiyorum. Bu bahsettiklerim başkaları! Böyle uzun yıllar okumaya devam edenler, çıkış belgelerini uzun bir süre alamasalar da; edindikleri mesleki tecrübeler, hayatlarını geçindirmelerine hayli hayli yetiyordu o zamanlarda. Düzensizlik içinde, bir düzen kurulmuştu sanki. Aslında okula sınavla girildiğinden, üç aşağı beş yukarı aklı başında çocuklar vardı aramızda. Neden bitiremediğimizi, neyi beceremediğimizi bir sınavda Deniz Hanım’a sormuştum:

Mimari Tasarım Sorunları” dersini 3 yıl üst üste almıştım, son hakkımı kullanıyordum geçmek için, bütünlemedeydim ve ben ‘sorulara ne cevap vermem gerektiğini’ halen kavramamıştım. Bunu sormuştum kendilerine. Beni çağırıp onlar da bana sordular, “İyi misin? Herhangi bir problemin var mı?” diye. Ben de bilmiyordum.

Belki, alakasız olacak ama yazmak istediğim bir şey daha var. “Mimar kimdir?” sorusunu derslerin birinde (Özer Bey, sizin dersinizdi) madde madde yazdığımızı hatırlarız. 10uncu madde “–Artisttir“. Bu maddeye takılmışımdır hep. Doğrudur, artist olmayan bir mimara rastlamak hiç mümkün değildir. Hepsi artist, mezun olsa da olmasa da; mesleği becerse de beceremese de. Bir hava, bir hava; sanki 309’daki masanın üzerine eskizleri koyduğumda onun nasıl pis pis baktığını ben görmüyordum. Evet, bu meslekte artist olmak lazım. Reklam da en az iş kadar önemlidir. Siz kimsiniz, duruşunuz nasıl, işinizde nasılsınız, elinizden, tecrübenizden nasıl işler çıkar etrafa bir haber etmek lazım, tanımayanların sizi bir öğrenmeleri lazım.

Yazdıkça, alışmaya mı başladım ne? Arada gülüyorum. Siz okurken gülecek misiniz bilmem. Belki de tuhaf bir seri olur, ufak ufak yürürüm buradan.

Sevgiler,